28 Ekim 2012 Pazar

Nöbette

Çelik kaskı kafana taktığın anda üşüşüyor düşünceler. Sanki çıkış yollarını kapatmışsın da, kaçacak yer arıyorlarmış gibi dört dönüyorlar zihninde. Bakmayın dışarıdan hep aynı göründüğümüze. Herkes aslında kendi düşüncelerinin nöbetini tutuyor.

Mevziler askerin efkar masası gibi. Sorsan herkes dertli, herkes bir şeyleri çözmeye çalışıyor. Gerçi bu dünyada derdi olmayan var mı ki, gariban askerin derdi olmasın? On beş aydır geleni gideni olmayanı mı dersin, üç kuruş maaşından ailesine para ayırmaya çalışanı mı, yoksa sevdiğine kavuşamayanı mı... Sevdiğini düşünmek en "lüks" dert gibi, ama aslında en çok can acıtanı. Çünkü çıkar yolu yoktur, elden bir şey gelmez. "O" ya vardır, ya yoktur. Ya yanındadır, ya da hiçbir yerde. Belki de aslında her yerdedir, gözünün alabildiğine... Neyse... Neyse diyince dağılıyor düşünceler, kuytuya kaçıyorlar bir süreliğine. Sonra yaramaz çocuklar gibi yine üşüşecekler başıma, biliyorum.